Benim adım Ardıç; kadim Anadolu’nun dağlık alanlarını severim ama lokasyon ve habitat konusunda biraz seçiyimdir. Eh olsun o kadarda havam sonuçta kolay yetişen bir ağaç türü değilim, ağaç olabilmem için onlarca yıl beklemem gerekiyor. Çünkü yılda bir kaç santimetre ancak boy alabilmekteyim.
Benim adım Ardıç; tohumlarım yere dökülür ancak bu tohumlarım bir ardıç kuşu tarafından yenmedikçe çimlenme gerçekleşmez. Ardıç kuşunun sindirim sisteminde tohumlarımın kabukları açılır ve Ardıç kuşu dışkısı ile birlikte toprağa karışan tohumlarım kolayca çimlenir... Bu nedenle ardıç kuşlarının yardımına ihtiyaç duyarım. Mizacım serttir, böylelikle tutunduğum dağlarda meydan okur, göğüs gererim çetin şartlara.Benim adım Ardıç; konar göçer kültürlerde önemli bir yere sahip ağaç türüyüm.Yörüklerin sığınağı ve barınağı olurum her mevsim. Yaz sıcağında gölgem koyu ve serindir. Kışın soğuk zamanlarında ılıktır dallarımın arası böylelikle iyi bir sığınak olurum yaban hayvanlarına...
Benim adım Ardıç; olgunluğa eriştiğimde, fotosentez yoluyla havadaki karbondioksiti emerek yerine oksijen bırakırım. Her bir kilo karbon bağında havadan 3,7 kg karbondioksit emerim. Bir yılda Ortalama 22 kg karbondioksit emerek havanın temizlenmesini katkı sağlarım. Atmosfere saldığım oksijenle ise iki insanın yaşamasına vesile olmaktayım.
Benim adım Ardıç; tohumlarım ve yapraklarım bir çok hastalığa karşı şifa olmaktadır. Eskiden Yörük anaları tütsüler ve macunlar hazırlarlardı tohum ve yapraklarımdan.Bunu keşfeden kimyagerler tohumlarımı ilaç sanayiinde kullanmaya başladılar.
Benim adım Ardıç; Bahar aylarında yamaç sisleri raks ederek süzülür dallarımın arasından. Yaz aylarında gölgemde soluklanıp uyur çobanlar ve keçiler, koyunlar.Sonbahar aylarında mor renkli sıklamenler boy gösterirler çevremde. Kış aylarında ise karla kaplanan sık yapraklı dallarım doyumsuz bir manzara sunar insanoğluna.
Benim adım Ardıç; nice sevdalara ve aşklara şahitlik ettim bu topraklarda... Öyle ki âşıklar güzel kokulu dallarımdan yaptıkları buketleri birbirine hediye olarak sunarlardı...
Benim adım Ardıç; kesin doğuş tarihim belli değil bu topraklarda, ama en az bin yıl olur ömrümüz dahası 2000-3000 yıla şahitlik edenlerimiz olur. O kadar eski ki tarihimiz ilk yerleşim yerlerinden olan Çatalhöyük’te, evlerin ortasından yükselen direğin ve çatı sisteminin ardıç ağacından yapıldığı biliniyor. Benim adım Ardıç;Çağlar açıp kapatırız,uygarlıklara ve imparatorluklara şahitlik ederiz...
Benim adım Ardıç; yüksek rakımlı dağların Zirvelerine yakın yerlerinde hep korkusuzca yaşadım. Lakin herkes gibi benide korkutup tedirgin ediyor, tüketim odaklı yaşayan milenyum çağının bencilinsanları. Korkuyorum işte yok olup gitmekten, unutulmaktan ve vefasızlıktan korkuyorum...
Yüreğinize ardıç kokusu sinmesi dileğiyle, esen kalın.
Her türlü görüş ve önerilerinizi sahaf1sahaf@gmail.com adresinden iletebilirsiniz.