Her insanın bir aşk hikayesi vardır mutlaka. Kimlerin aşkı bir delikanlı, kimlerin aşkı ela gözlü bir dilber, kimlerin aşkı yapmış olduğu işi, kimlerin aşkı yürüdüğü yollar, kimilerin aşkı ise mazide kalan hatıraları...
Benimkisi ise bambaşka bir aşk hikayesi... Kış mevsimin ilk demlerinin yaşadığı Aralık ayı, gece zifiri karanlık ve dışarıda bardaktan boşanırcasına yağan yağmur. Böyle bir gecede, dağ köyünde bir yörük ailesinin ilkevladı olarak dünyaya açmışım gözlerimi...
Bir buğday başağının serüvenine benzettiğim hayatımın hikayesiböylece başlamış...
Doğaya ilk tek başıma ayak basma deneyimlemem ise yedi yaşımdayken başladı. Seksen adet oğlağı (keçi yavrusu) tek başıma otlatacaktım sarp ve çalılık yamaçlarda...
Sonraları okul dönüşü ve tatil günleri hep doğanın çetin şartları içerisinde hayvan otlatmakla geçti günlerim. Ders kitaplarımı yanıma alır bir yandan sürüyü idare ederken diğer yandan ödevlerimi yapmaya çalışırdım. Böylesine zorlu şartlar içerisinde güzel hatıralar biriktirirdim. Şartlar ne olursa olsun vakit güzel geçerdi. Saatin kaç olduğunu gölgelerden tahmin ederken, ezanın okunması ise vaktin öğle veya ikindi olduğunu bildirmekteydi.
Sürekli bir gözlem içerisindeydim ağaçları, kuşları, çiçekleri hasılı doğada gördüğümüz her şeyi tek tek inceleyerek ve sürekli gözlemleyerek tüm varlıkları tanımaya çalışırdım. İşin hakikatini öğrenmek isterdim yeri geldiğinde bir ağaçla konuşmam olurken, bazen bir kuşun uçuşunu saatlerce izlemeyi tercih ederdim.
Hele ki o gökyüzü... O şartlar içerisinde Hava durumuna ulaşmak kolay değildi çünkü, dağ başında, Toros dağlarının eteklerinde hava durumu için Mersin ve Adana illerini baz almamız gerekiyordu. Lakin radyo ve televizyonda verilen hava tahminlerinin tutması çoğu zaman mümkün olmuyordu Çünkü bir taraf Çukurova, biz ise Toros dağlarının eteklerindeyiz. Bu nedenle en çok havayı gözlemlemişizdir kardeşimle birlikte. Havayı tanımaya, bulutların türleri ,hareket yönleri, rüzgarın esme yönü, güneşin doğuşu esnasında etrafında oluşan haleler, geceleyin ayın etrafındaki buğulanmalar, karıncaların yuvalarından uzaklaşma mesafesi, yerdeki çiğ miktarıvs bunların hepsini kendimizce tek tek yorumlardık. Zira Güneşli bir yaz ortasında aniden gök gürültülü bir yağmur ya da doluya maruz kalabilirsiniz. Yada kışın sonunda günlerce sürecek bir kar yağışı ve ardından başlayan fırtına ve ayaz cabası...
Çocukluktan çıkıp toyluğa doğru evrildiğim zamanlardan bir gündü, havada bir kış yağmuru, etrafta hafif yamaç sisleri, ardıç ve çam ağaçlarının süslediği, akçakesme ve pinar makiliklerinin kuşattığı yamaçta keçileri otlatmaktaydım. Keçilerin yavrulamaya başladığı günlerdi aynı zamanda. Etrafa hakim olabileceğim yükseklikte bulunan kokulu ardıcın altına bir ateş yakıp yanımda bulunan peştemalin içerisinde getirmiş olduğum azığımı tam açacakken, sürünün içerisinde hareketlilik ve ardından bir keçinin meleme sesi yükseldi. Çalıları yararak vardığımda sakar keçinin olduğum yapmakta olduğuna şahit oldum. Oğlağı alıp annesiyle birlikte ateşin yanına getirdiğim sırada, yanımda bulunanradyoda Kayahan'ın yeni çıkarmış olduğu albümünden "bizimkisi bir Aşk hikayesi" adlı şarkısı çalmaya başlamıştı.
O günden beridir ne zaman o şarkıyı dinlesem o anı tekrar tekrar yaşarım.Bulduğum her fırsatta doğaya kaçışım bu yüzden sanırım. Çünkü fıtratın bozulup her şeyin seküler olduğu bir ortamda doğa benim için her zaman bir Aşk hikayesi olmuştur.
Her şeyin gönlünüzce olması dileğiyle esen kalın.
Her tür görüş ve önerilerinizi sahaf1sahaf@gmail.com adresinden iletebilirsiniz.