Şehrin ışıkları altında hiçbir şeyden habersiz gülüp eğlenirken, kalabalıkların fertleri... Toros dağlarının eteklerinde heybetli bir Yörük çadırından dumanlar yükselir sessiz, sakin ve karanlığın koyu mavisi ay ve yıldızların süslediği derin semaya. Ve sessizlik bozulur aniden vakit gece yarısına doğru yeni yaklaşmaktaydı daha birden bire başlayan poyraz fırtınası yerde kemikleşmiş karı yalayarak gelmekte ve ardıç ağaçlarının arasından geçerken akordu bozulmuş kemane gibi ses çıkarmaktadır. Alevden kora dönmeye başlamış sobanın başında elinde andızdan yapılmış dededen kalma tesbihi kırlente yaslanmamış Yörük beyinin tam içi geçmek üzereyken bu gürültü ile dışarı fırlar. Ve Kuzluğa doğru yönelir çünkü fırtına o kadar kuvvetli esmektedir ki neredeyse önünü katıp götürecek ayakta duran ne varsa hoyratça... Hemen çadıra dönüp bu günler için sakladığı kendiri alıp döndü ve iki çocuğu ile beraber oğlakların barınağı olan kuzluğu hızlıca etrafta bulunan taş ve ağaçlara bağlamak için kolları sıvadılar neyseki tecrübe ve yoğun bir çabanın neticesinde rüzgâr zarar vermeden tedbiri almışlardı.
Gece boyu etkili ve hamlesi bir şekilde etkili olan poyraz fırtınası, gün ışımaya başlarken etkisini azalmıştı ve çıkarmış olduğu seste artık kullakları tırmalarcasına gürültüyle değilde melodi tarzı bir tını şeklini almıştı.
Güneşin ışıklarının kar üzerinde oluşturduğu yansımalar yıldızların gök yüzünden yer yüzüne inmiş halini anımsatırken, oğlaklar melşemeye başlamışlaş, anneleri de yavrularına karşılık vermektedirler yörükler ise rüzgârın ardından güneşli ve nispeten sakin bir güne uyanmanın huzuruyla derin bir oh çekerek oğaklakları emişmeleri için anneleriyle buluştumaya başladılar.
Sikiş izle Vakit öğleye doğru yol alırken Yörük delikanlısı ayağında siyah çizme sırtında kalın bir aba dilinde gür ve yanık bir sesle tutturduğu sevda türküleri eşliğinde sürüleri karın bir parça daha az olduğu çalılık güney yamaca doğru sürdü davarları. Çam ağacı'nın dalların da oynaşan sincapları seyrederken, sevdiği kızın hayâline dalmıştı biran, bu sırada davarlar biraz uzaklaşmış olsalarda sakince yayılıma başlamışlardı ki bu sessizlik meeee diye gelen acı bir sesle bozmuş ve bu sesle irkilen bizim delikanlı bir anda unuttup sevdayı, yari çalılara yararcasına koştu sesin geldiği tarafa doğru. Yanal gabak sakar Seyisin ayağı Sandal ağacının dalına asılı kalmış, kurtulmasıda hiç kolay olacağa benzemiyordu, üstelik etarafı kayalık ve uçurumdu önce emniyeti sağlamak için yanında bulunan kolan denilen iple tekeyi belinden sağlam bir piynar ağacına başladıktan sonra tekenin asılı kalan ön sağ ayağını yerinden çıkarmak için mücadeleye başladı. Epeyce terlemişti ama tekenin ayağının kırılmadan kurtarmanın verdiği sevinçle derin bir nefes alarak ooh be şükür diyerek Seyis tekenin sırtını bir kaç kez sıvazladı ve Cabbar ismini verdiği ve çok sevdiği tekesine, yanında taşıdığı 2 lt su'dan avuçlarıyla bir kaç yudum ikram edip sonra yorgunluğunu girdermek için kendisini Akçakesme çalısının üzerine attı. Biraz dinlenip soluklandıktan sonra belinde taşıdığı azık peşdemalını çıkartarak peynir ve yufka ekmekten oluşan öğle yemeğinin keyfini çırtırken, vadi'den gelen derenin Çağlayışları eşliğinde Sûkun buldu.