İlkokula gittiğim yıllarda annemle okul ihtiyaçlarımı almak için evden çıktık. Bahçesinde salıncak olan büyük bir binanın yanından geçerken, bahçeyi çevreleyen demir parmaklıkların ardından seslenen çocukları duyunca başımı o tarafa çevirdim. Saçları kısacık kara kuru çocuklar ellerini parmaklıkların arasından uzatmış ‘’ANNE! ANNE! BANA BAK ANNE!’’ Diyerek anneme sesleniyorlardı. Henüz küçüktüm ve bir anlam verememiştim. Anneme çocukların neden kendisine seslendiklerini sordum. Annem çocukların annesinin ve babasının olmadığını ve buranın Çocuk yuvası olduğunu anlattı.
Yıllar geçti ve ben o çocukları unutamadım. Bir gün Çocuk Yuvası’ndaki çocukları banyo günlerinde gönüllü annelerin yıkadıklarını öğrendim ve arkadaşımla sorumlu müdürden izin aldık. Gönüllü olduk. Üç-altı yaş çocukları bana verdiler. Kırk iki tane çocuğu bakıcı anne banyo kapısına sıraladı. Çocuklar ile baş etmek kolay değildi ama ben kolay yolu bulmuştum. Herkes yumruklarını sıkacak ve pazularını gösterecek, kim kuvvetli ve uslu ise önce o yıkanacaktı. Hepsi sıraya girmiş ve yumruklarını havaya kaldırmış ‘’Ben daha güçlüyüm!’’ diye bağırıyorlardı. Öyle tatlılardı ki sevildiklerini anlayınca her biri ayrı dertlerini veya en çok mutlu olduğu günü anlatıyorlardı. Kimi çelimsiz, kimi sessiz, kimi ise konuşkandı. Banyoları bittikten sonra etrafımı ‘’ANNE TEŞEKKÜR EDERİZ!’’ diye bağıran çocuklar sardı. Her biri kucaklamamı istiyor, sarıyor, öpüyordu. Biri kucağımdan hiç inmek istemedi. İsmini sordum ‘’Garip’’ dedi. Garip, dört-beş yaşlarında esmer, kahverengi gözlü, buğday tenli erkek çocuğuydu. Acıyan yarasını kanatmak, acısını bir kat daha arttırmak istemediğim için ailesini sormadım. Yüzünden okunuyordu garipliği. Garip’i ve diğer çocukları bütün içtenliğimle kucakladım, öptüm. Kısacık saçları olan başları okşadım. Kocaman Dünya’da küçük yaşta ailesindenayrılmak zorunda kalan gariplerin yüzünü bir parçada olsa güldürmek, yüreğimdeki sevgiyi paylaşmak istedim.
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı adı altında Çocuk yuvasında şimdi ki adı ile Sevgi Evleri’nde kalan kimsesiz çocukların yiyecek, içecek ve giyecek ihtiyaçlarını devlet karşılıyor fakat kurumlarda kalan çocuklarımızın tek ihtiyacı sevgi, güleryüz, biraz ilgi. Küçük yaşta birçok nedenlerle hayatın yükü omuzlarına yüklenen, kocaman Dünya’da yalnız kalmaya mahkûm bırakılan çocuklarımız.. Sadece sayılardan ibaret olmayan çocuklarımız…