“Mantıklı düşün” diyorlar. Akılcı olmamızı, “romantik” davranmamamızı istiyorlar. “Savaşa ben de karşıyım” diye başlayıp “ama” kıvırtmasıyla süren soğukkanlı konuşmalarda, bu savaşta ve paylaşım sofrasında yer almamız gerektiğini anlatıyorlar.Bizi, “duygusal olmakla suçluyorlar.
Ne çare ki, duygusalız.
Bebeğin cesedi başında dövünen anneyi görünce “Savaşta olur böyle şeyler” diyemiyoruz.Saçları toprağa dağılmış kızına bakarken “sağlıklı” düşünemiyoruz. O an, “iyi bir haberim var; bomba düştü ve arkadaşımız filme çekti” diyen muhabiri, borsanın savaşa olumlu tepki verdiğini bildiren broker?ı, “Türkiye?nin büyük fırsat kaçırdığından” yakınan yorumcuyu yakasından tutup sarsmak “Siz neden bahsediyorsunuz, çocuklar ölüyor orada…” diye haykırmak geliyor içimizden
Ah duygusalız, olmaz olsun!..
Hesap bilmiyoruz; reel – politikten anlamıyoruz. Kaçırdığımız dolarlar ve küstürdüğümüz süper güçlerin ileride bize pahalıya mal olacağını göremiyoruz. Türk filmleriyle büyümüşüz; onurumuzu satın almaya kalkan Önder Somer’e diklenirken “neyine güveniyorsun” diye damarımıza basıldığında bükük boynumuz bir Sadri Alışık gururuyla dikiliyor birden…Bombardımanda insanlığın en eski değerlerini savunuyoruz; barışı, insan canını, mazlum hakkını, hukuku, bağımsızlığı, meşruiyeti…
Savaş, etkisi yıllar sürecek bir dönüşüm yaratıyor.
Tarih, kimin ne olduğunu belgeliyor.
Milliyetçiliğiyle ün yapmış kalemler her gün teslimiyet çağrıları yaparken, biz ki kaç kez suçlanmışız vatana ihanetle haramı, helali, onuru, itibarı yazıyoruz, haysiyetten, tarihten, kimlikten, gelenekten söz ediyoruz.
Savaş sayesinde bulduk birbirimizi…
Silkindik miskinliğimizden; saldırganın kaba sabalığı, rafa kaldırdığımız sloganlarımızla,
“hayır”lı pankartlarımızla, barış şarkılarımızla buluşturdu bizi…
Irak?ın direnişinde yurtseverliğin o güzelim dayanışma ruhunu bulduk.
Ne yapalım duygusalız?
Toprağımız öyle karılmış.
İbrahim Peygamber’i yakacak odunların, balığa dönüştüğü efsanesi fısıldanmış kulağımıza…
Filleri taşlayan ebabil kuşlarının, küffarın gözünü kör eden çöl fırtınalarının masallarıyla yetişmişiz.
Hem kadere, alınyazısına, şahadete boyun eğen bir tevekkülle, hem zalime, haksıza, insafsıza
isyan eden bir temayülle büyümüşüz.
O isyandır ki, bugün dünyanın en büyük ordusunu şaşkına çeviriyor.
Şahinler, güç gösterileri içinde insanı görememenin bedelini ödüyor.
Yanlış hesap, Bağdat’tan dönüyor.
Ve biz, global saldırganı bataklığa gömebilecek, dünyanın kaderini değiştirebilecek bu direnişi çaresizlikle, sevinçle, duayla izliyoruz.
Belki, ağır bedel ödeyeceğiz; ödemedik mi zamanında
Bir insanlık suçuna alkış tutmanın utancıyla yaşamayacağız.
Çocuklarımıza “Haksız bir saldırıya karşı meşruiyetin ipine sarıldık, insanı savunduk” diyeceğiz.
Cebimizden uçan dolarlar için değil, adını bile bilmediğimiz, saçları toprağa dağılmış Iraklı kız için dertleneceğiz.
Bunlar duygusallıksa, gururla söyleyebiliriz duygusalız biz…