GÜNCEL
Giriş Tarihi : 10-01-2019 14:28   Güncelleme : 10-01-2019 14:28

İYİ Partiden Basın Açıklaması

Yİ PARTİ, önerileri ile, siyasal ve sosyal hayatımıza yön ve Anchorrmeye, en küçük bir kompleks duymadan iktidara projeler sunmaya devam etmektedir.Asgari ücretteki artışın %26 olması,Fındık taban fiyatının 15 lira olarak belirlenmesi,Elektrik ve doğalgaz ücretlerinde %10 indirime gidilmesi Emeklilere bayram ikramiyesi verilmesi gibi önerilerimizin hayata geçirilmesi bunlardan sadece birkaçıdır.

İYİ Partiden Basın Açıklaması

Değerli Basın Mensupları

AK PARTİ’nin dün yaptığı grup toplantısında AK Parti genel başkanı Sayın Erdoğan: “Kredi kartı borcunu ödemekte güçlük çekenlere, mevcut borçlarını ödemesi için imkan sağlıyoruz. Vatandaşın borcu, Ziraat bankası çatısı altında toplanacak. Vatandaş Ziraat bankasından çekeceği kredi ile borcunu kapatacak” demiştir.AK Parti’nin bu girişimi yine İYİ Parti’nin tekliflerinden birisidir.

Genel Başkanımız Sayın Meral AKŞENER tarafından Haziran 2018 de, bu projemiz milletimizle paylaşılmıştır. Üstelik İYİ Parti’nin teklifi dün açıklanan AK Parti’nin önerisine göre daha akılcı ve daha sosyal bir nitelik arzetmektedir.

Sayın AKŞENER “İktidara gelir gelmez hemen bir Türkiye Dayanışma Fonu kuracaklarını, 4.5 milyon vatandaşımızın kredi kartı borçlarının bu fon tarafından satın alınacağını, kredi kartı borcundan başta emekliler ve dar gelirliler olmak üzere borçluların kurtarılacağını beyan etmiştir. Bu projenin maliyetinin de 8 milyar TL olduğunu, bu kadar düşük bir maliyetle ailelerin huzurunun temini ve sosyal barış açısından büyük bir adım atılmış olacağını ifade etmiştir.

Görüldüğü gibi, muhalefette olduğu halde, İYİ PARTİ nin icraatları devam etmektedir.AK Parti’nin, bu önerimize sahip çıkarak, uygulamaya geçirme kararı almasını memnuniyetle karşılıyoruz. Ancak bu projemiz, aslına uygun olarak,bir kamu bankası marifetiyle değil de özel bir fon aracılığı ile yapılsaydıdaha rasyonel sonuçlar alınabilirdi.

 

Değerli Basın Mensupları

Bir ekonomi için, hele hele bizim gibi kaynak sıkıntısı çeken ekonomiler için bankacılık sektörü son derece hayati bir önem ifade etmektedir. Bu sektörde yapılacak en küçük bir hata, kartopunun kısa zamanda çığa dönüşmesi gibi telafisi mümkün olmayan sonuçlara yol açar. Bankacılık sektöründe, yabancı sermaye katılımının yüksek oranlara ulaştığı bizim gibi ülkelerde irrasyonel kararlara yer yoktur.

Futbol kulüplerinin borçlarının yeniden yapılandırılması ve kredi kartları borçlarının satın alınması Ziraat Bankası’nın asli görevleri dışındadır. Verilen bu tip görevler ilgili bankanın asli görevini aksatmasına sebep olabilecektir.

Daha önceki konuşmalarımızda da belirttiğimiz üzere 2019 yılı reel sektör açısından son derece zor bir yıl olacaktır. Ekonomideki küçülme reel sektörü finansal açıdan daha da zorlayacak bir gelişmedir. Dolayısıyla bankalar verdikleri kredileri tahsil edememekte, sorunlu kredi oranı her geçen gün artmaktadır. Ancak bu gerçeğin banka bilançolarına birebir yansıtılmadığı ile ilgili ciddi endişelerimiz vardır. Şayet bankalar, sorunlu kredilerini “yeniden yapılandırma” adı altında aktif kredileri içerisinde gösterme yoluna gider ise ileride telafisi güç olan problemlere davetiye çıkarıyor demektir.

Her şey şeffaf ve öngörülebilir olmalıdır. Bu yüzden bankacılık sektöründe verilen rakamların gerçeği yansıtması, mali tabloların objektif oluşturulması mecburiyeti esastır.

Bu rakamların doğruluğu hem bankacılık piyasasının güvenilirliğini, sağlamlığını gösterir, hem de bu rakamlara bakılarak yapılan okumalarla oluşturulacak ekonomi politikalarının isabetli olmasını sağlar.

 

Değerli Basın Mensupları

Geçen 17 yılda, seçimler öncesinde, elindeki havuz medyası ile millilik ve maneviyat istismarına tavan yaptıran AK PARTİ, seçimler geçtikten sonra söylemlerini değiştirerek bu değerlerden vazgeçtiğini göstermekte bir beis duymamaktadır.

Bu günlerde iktidar “yerlilik” ve “millilik” kelimelerini diline pelesenk etmiş durumda.

Kendisini yerli ve milli, muhalefeti de gayrimilli olarak niteleyen AK Parti, en önemli hususlarda, en stratejik konularda bile, söylediğini unutup, kamu menfaatlerini dahi siyasi çıkarları için bir araç haline getirmekten çekinmemektedir.

Memlekette yerli ve milli üretim tesisi adına ne varsa satıp savan AK Parti, şimdi de  gözünüSakarya’da ki “Milli Silah Sanayi”mizin en önemli tesislerinden biri olan, “Birinci Ana Bakım Merkezi”nin özelleştirilmesine dikmiştir.

İYİ Parti, ordumuzun bir parçası olan, ülke ekonomisine milyarlarca dolarlık artı değer kazandıran bu tesislerin, sonucu şimdiden belli olan satışına karşıdır.

Bu özelleştirmenin ülke ve milletimizin hayrına olmadığını söylüyoruz.

Milletvekillerimiz mecliste, teşkilatlarımız sahada bu yanlış işi milletimize şikayet etmeye devam edeceklerdir. Muhalefet olarak iç tüzüğün tarafımıza verdiği tüm imkanları kullanacağız.

Ve ordumuzunkullandığı yerli ve milli silahlarımızın önemli bir kısmını yapan bu tesisimize sahip çıkarak yerli ve milli duruş sergilemeye devam edeceğiz.

 

Değerli Basın Mensupları

Demokrasinin olmazsa olmazı adil seçimlerdir. Seçimlerin adalet içerisinde tahakkuku sorumluluğu yargıya aittir. Taraflar, seçim öncesi ve seçim sonrasında tespit ettikleri usulsüzlükleri yargıya taşıyarak millet iradesinin hakiki manada gerçekleşmesini adaletten beklerler.

Milletimizi ilgilendiren ve kamu vicdanını yaralayan bir adli kararı siz basın mensupları aracılığı ile milletimizle paylaşmak istiyorum.

24 Haziran 2018 tarihinde gerçekleşen seçimlerde Jandarma ve Sahil Güvenlik Akademisi’nde öğretim gören ve seçim mevzuatına göre oy kullanamayacak olan 3 bin 129 askeri öğrenci, kanuna karşı hile yapılarak “Kursiyer” statüsünde gösterilmiş, seçim günü bir başka seçim yasağı da ihlal edilerek kamu araçları ile oy kullandırılmaya götürülmüş ve bu ihlaller tarafımızdan tespit edilmiştir.

Genel Başkan Yardımcımız Sayın Koray AYDIN,Partimiz tüzel kişiliğini temsilen, konuyu yargıya taşıyarak YSK, Çankaya İlçe Seçim Kurulu, ve Çankaya Nüfus Müdürlüğü görevlileri hakkında22 Kasım 2018 tarihinde suç duyurusunda bulunmuştur.

298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri hakkında kanunun 180.maddesine göre dava açma süresi seçimin bittiği tarihten itibaren 6 aydır. Bu durumda 6 aylık süre 24 Aralık 2018 tarihinde sonlanmaktadır.

Dava dosyasının kendisine sunulduğu Cumhuriyet Savcısı zamanaşımı süresini doldurmak üzere dosyayı 34 gün bekletmiş, 26 Aralık 2018 de, yani sürenin bitmesinden iki gün sonra “Zamanaşımı sebebiyle takipsizlik kararı” vermiştir.

Yargının bu yanlı tutumu maalesef tuzun koktuğunun ve adil seçimlerin tahakkukunun bizzat yargı tarafından sabote edildiğinin en bariz göstergesidir. Konuyu yakından takip ettiğimizi belirtiyor,kararı yüce Türk milletinin vicdanına havale ediyoruz.

 

Değerli Basın Mensupları

Türk dış politikası, asırlara dayanan gelenek ve teamülleri ve iyi yetişmiş kadrolarıyladünyada ve “ateş coğrafyası” olarak bilinen bölgemizde, bugüne kadar, ağırlığınıher zaman hissettirmiş, bu yönüyle detüm devletlerce hesaba katılmış, hükümetler üstü bir “devlet politikası” olarak varlığını devam ettirmiştir.

Türkiye Cumhuriyeti hükümetleri, günlük ve afaki politikalar tespit edip uygulamak yerine bu coğrafyanın devletimize yüklediği misyon gereği, bilgi ve deneyimi, aklıselim ve sağduyuyu ön planda tutmayı becerebilmişlerdir.

17 yıllık AK PARTİ iktidarı devraldığı bu muhteşem birikim ve mirası hovardaca harcamış, Türk Diplomasinin kurul ve kurallarını, diplomatların deneyimlerini hiçe sayarak, kısa vadeli, iç siyasete alet edilen, kişiselleştirilmiş bir çizgiye getirmiştir.

Çok güçlü bir bürokrasi geleneği olan Dışişleri Bakanlığı liyakatsız ve ehliyetsiz kadrolara teslim edilmiştir.Bu yozlaşma Türk dış politikasını açmazlara ve dar sokaklara hapsetmiş, günlük kaygılarla çıkış yolu arayan bir sıkışmışlığa mecbur etmiştir.

Ortadoğu da özellikle Suriye coğrafyasında da yüzyüze kaldığımız hakikat budur.

Suriye konusunda son günlerde yaşanan gelişmeler “aldatılmaktan bıkmayanlar” açısından bir kez daha ders niteliğindedir. Konu sadece ABD’nin tutumuyla da ilgili değildir. Aralık sonunda Moskova’da yapılan görüşmelerde "terörizm ile mücadele" konusu ele alınmış olmakla birlikte hangi örgütlerden bahsedildiği kayda geçirilememiştir. Bu da PYD/YPG'nin ABD gibi Moskova tarafından da terör örgütü sayılmadığının tezahürüdür.

Ayrıca Rusya Federasyonu Dışişleri Bakanı Lavrov yaptığı açıklamada, adeta Türkiye’yi kastederek, Suriye'nin toprak bütünlüğünün "kayıtsız şartsız" korunması ifadelerini kullanmıştır. Lavrov bu kez "Suriye'nin birliği" ifadesini de sarf etmekten imtina etmiştir.

Stratejik ortaklık yaptığımız ABD’nin ve sıcak ilişkiler kurduğumuz söylenen Rusya’nın terör örgütüne bakışı ortada iken, Türkiye’nin kendi güvenliğini nasıl temin edeceği ve bu sıkışmışlıktan sıyrılıp, milli çıkarları açısından terör örgütüyle nasıl mücadele edeceği büyük bir muammadır.

Amerikalılar “Bizden izin almadan Fırat’ın Doğusu’na geçemezsiniz” demekle kalmamış, kendi deyimleriyle “Kürtlerin katledilmesine izin veremeyiz” gibi haksız ve hadsiz bir cümle sarfetmişlerdir.

Erdoğan-Putin, Erdoğan-Trump ve Erdoğan-Esad düetlerinin milli çıkarlarımızın korunması açısından bugüne kadar olumlu hiçbir karşılığı olmamıştır. Çünkü ülkelerin dostlukları-düşmanlıkları değil, çıkarları vardır.

Bütün bunlar “Değerli Yalnızlığın” daha da derinleşmekte olduğunun göstergeleridir. Sadece Ankara’ya değil iktidarın güvendiği dağlara ve hatta ovalara da kar yağmaya başlamıştır.

Türk dış politikası “One Man Show” olmaktan çıkarılmalı, asırlık gelenek ve teamülleri daha fazla gözardı edilmedenrasyonel bir çizgiye oturtulmalıdır.

 

 

Mersin Beyaz GündemMersin Beyaz Gündem