Bahar bahçelerden geçiyorum. Yeşil çimenlerin üzerine sarı yapraklar o kadar güzel serpilmiş ki, güneşleniyorlar sanki. Bir ağaçtan toprağa gönderilen hediye ancak bu kadar güzel olabilir. Bir dalın çimenlere armağanı ancak bu kadar güzel olabilir. Az sonra aynı yerden geçtiğimde yerinde yeller esiyordu yorgun yaprakların. Rüzgâr süpürüvermiş bir yana. Her şey ama her şey bir şeyler anlatıyor bana. Anlıyorum yolcu olduğumu, anlıyorum yollarda olduğumu. Yolculuk ki, başlamışsa bir gün bitecek. Ama yolun neresinde? Bilmiyorum. Hiç kimse de bilemiyor. Uzayıp gidiyor yollar önümde. Bu yollarda yalnız değilim... Gölgemle beraber yürüyorum. Tek dileğim: Yolun ve yolculuğun hakkını vermek gerek...Benimle beraber yürüyenlerkimler? Kimler yok ki, Rüzgâr, bulut, yaprak, ağaç, ses, nefes...
Her şey yolcu... Sesleri duyan biri var. Bizi bu yollarda yürüten ve buralara gönderen biri var. Resmin tamamına bakabilenanlar bunu. Dağ,taş, ova ve deniz... Birlikteyiz ve akıp gitmekteyiz, Şükür ki yalnız değiliz.Alışmak bir dakika,alışamamak ise bir ömür boyu. Alışamadık gitti... Kavuşamadık gitti ne sevdiğimize, ne istediğimize... Her şeyi elde etsek bile şu dünyada, elde edemediğimiz bir şey var. Üzerimizdeki faniliği silemiyoruz. Belli ki bu duygu bize onun için verilmiş. Yani insan ebedî olanı aramak için buralarda. Belli ki bu yollarda onun için varız, onun için yürüyoruz. Bu yollarda bazen sağa sola yalpalayıp geçiyoruz...
Biz ne isek gölgemizde o,yürüyoruz yollarda, bu yolun kıvrımlarında. İnce ince gidiyoruz. Öylesine geçmek var, öylesine gitmek var, her adımın hakkını vererek yürümek de var bu yollarda. O zaman gölge memnun, gölgenin sahibi de memnun. Her halde bu halden içi de mesrur, kalbi de memnundur insanın. Belki de yaratanın kulundan razı olduğu bir haldir bu. Kör bir bakışla bir yere saplanıp gitmek değil, biraz mahzun, biraz da dalgın, ama hesaplı ve kararlı adımlarla yürüyüp içinin sesini dinleyerek geçip gitmek... Doğru olan belki de bu.Yollar öylesine yürüyelim ve geçelim diye değil. Nereye çıkıyor bu yollar? Bir düşün bakalım. Çocukluğun yolları gençliğe çıktı. Gençliğin yolları ihtiyarlığa... İhtiyarlığın yolları kabre, kabirden de ebedî gençliğe doğru uzanıp giden bir yol var. Gördüğün, yolun sonu değil. Daha bu yolun geçilecek çok durakları var. Şu andaki yürüyüş şeklin, önüne çıkacak yollardaki yürüyüş şeklini de belirleyecek.
Soralım son çıkışa gelmeden:
Yolla köprü arası kaç adım? Hayatla ölüm arası kaç adım? Çocuklukla gençlik arası kaç adım? Gençlikle ihtiyarlık arası kaç adım? Ve sonrası kaç adım? Kaldı mı sayılacak, söyleyecek bir şey? Belki de bu, attığımız son adım...
BİR SÖZ:
“Bir defa kaybolmaktansa, iki defa yolu sor”
E. Langois
Keyifli yolculuklar dileğiyle esen kalın. Her türlü görüş ve önerilerinizi sahaf1sahaf@gmail.com adresinden iletebilirsiniz.