https://mersinbeyazgundem.com/files/uploads/user/-9e7136279e.jpg
Serap Kustimur

ETİKET OLSUN CANIM YAA.!!!!

09-10-2018 11:19

Konuyu bilgi düzeyine bağlamak da öyle: kimi durumlarda bir işçinin, hatta bir başıboşun deneyimi üniversitelinin kuramsal bilgisinden çok daha aydınlatıcı, çok daha yönlendirici olabilir; üstelik, deneyim bilgiyi, bilgi deneyimi yok saymaz. Bu durumda, sorumuzun yaratıra bulmak için, başka kavramlar aramamız mı gerekir? Hem evet, hem hayır.
devrimler! ayrıcalıklı sınıfların çocuklarının yaptığını, halk kitlelerinin bunları ancak yozlaştırdığını kesinlemeden önce, ilginç bir yoksul/zengin karşılaştırması yapar. Onun gözlemlerine göre, yoksul zenginden üç kat fazla yer; şişman kadınları güzel ve çekici, göbekli adamları daha erkek ve daha görkemli bulur; zenginden daha kaim giyinir; doğuştan oturgandır, yolculuğu bir kökünden kopma, bir başıboşluk, bir sürgün gibi görür; yolculuk etmek durumunda kalınca da, sanki bir göç söz konusuymuş gibi, gerekli gereksiz demeden, ne bulursa yüklenir. Bu arada, hep kendini dinlediğinden, hekimin kapısını aşındırıp durur; zenginin hiç hastalanmaması karşısında şaşkınlıktan ağzı açık kalır. Oysa, bundan daha doğal bir şey yoktur: zengin kişi hastalığın üzerine durmaz; aynı biçimde, yolculukta hep kendi kentindeymiş gibi eli boş dolaşır; az yemek ve soyunmak ona özgü bir ayrıcalıktır. Öte yandan, yoksul sürekli tatil ve emeklilik düşleri kurarken, o böyle bir özlemi olsa olsa gülünç bulur.
Kolaylıkla görülebileceği gibi, bu gözlemlerde belirli bir gerçeklik payı yok değildir; bir de Ama fazlasıyla abartıldıkları da kuşku götürmez. Üstelik, yoksulla zengin arasında belirlenen tüm bu karşıtlıklar çok uzun bir tarih içinde oluşmuş kalıtımsal yönelimlerin zorunlu sonuçları olarak sunulur bize. Oysa, kişiliğimizin oluşmasında önemli etkileri bulunsa bile, zenginlik de, yoksulluk da varlığımızın temel öğeleri arasında yer almaz: aynı kişinin birkaç kez bir konumdan ötekine geçmesi hiç de olağanüstü bir şey değildir. Öte yandan, Alexandre çok yakın dönemlerin ve çok sınırlı ülkelerin yoksullarını ve zenginlerini betimler bize: nitelik sorununu bir yana bıraksak bile, zenginden üç kat fazla yemek, daha kaim giyinmek, en ufak rahatsızlıkta hekimin kapısını çalmak için bizim yoksulluk dediğimiz şeyi çok gerilerde bırakmış olmak, tatil ve emeklilik düşleri kurmak için de önce düzenli bir iş bulmak gerekir.böyle bir sonucu hiç öngörmemiş bile olsa, kahramanının yoksullarıyla zenginlerini ayıran karşıtlıkların altından daha genel ve daha belirleyici birtakım karşıtlıklar uç verir: hafiflik/ağırlık, devingenlik/durgunluk, açıklık/geniş bir açıdan bakılınca, bu özelliklerin, diyelim ki açıklığın, kimi durumlarda zenginliğe bağlanır görünürken, kimi durumlarda da, tam tersine, yoksulluğa bağlanabileceğini belirtmek gerekir: bizim zenginlik ve yoksulluk karşısındaki tutumumuz belirler her şeyi. dünyasında zenginlik koşulu bir hafiflik, bir açıklık, bir özgürlük etkenidir; yoksulluksa ağırlaştırır, yalıtlar, olduğu yere çiviler insanı. Ama, gördüğümüz gibi, bu yoksulların şimdiden belli bir gönenç düzeyine ulaşmış ve ona dört elle sarılmış kişiler olmaları bir yana, tarihin en eski dönemlerinden beri yoksulluğu gerçek hafifliğin, gerçek açıklığın, gerçek özgürlüğün zorunlu koşulu olarak görenler hiç de az değildir:kendi devrimini gerçekleştirmek için, babasının hükümdar konutunu bırakıp tam anlamıyla bir yoksul kişi koşulunu üstlenmek gereksinimini duyar.Doğrusunu söylemek gerekirse, elindeki özdeksel varlığı koruma ve çoğaltma tutkusuna saplanıp kalmış zenginin ağırlığı karşısında, yoksul kişinin koşulu hafifliğin, açıklığın, her şeye hazır olmanın somut imgesi olarak belirir.gönlü zengin olanlar deyip geçenler.aslında alay edicidir. Çünkü insanlar çevresindekilerin gönlüyle ilgilenmek yerine makamına mevkisine bakar. Bomboş bir kişilik dahii olsa sırf menfavati için çok iyi bir insan diye tabirler kullanır. Amaç kulağına gitmesi ve onu sevdiğimi duysun ister. İnsan oğlu...

Neler Söylendi?